Isparta’da Kaç Tane Göl Var? Bir Filozofun Gözünden Varlığın, Bilginin ve Değerin Derinlikleri
Giriş: Bir Filozofun Sessizliği
Bir filozof, Isparta’nın sabah sisinde bir göl kenarında yürürken düşünür: “Isparta’da kaç tane göl var?”
Yüzeyde sıradan bir coğrafi soru gibi görünür bu. Ama aslında varlık, bilgi ve değer üzerine binlerce yıllık tartışmanın kapısını aralar. Çünkü her “kaç” sorusu, sayılabilen şeylerin ötesinde, “ne”yi saydığımızı da sorgular.
Bir göl, yalnızca suyun birikmesi değildir; insanın anlam yüklediği, kültürün biçim verdiği, doğanın kendi dilinde konuştuğu bir varlık biçimidir. Isparta’daki göller, yalnızca haritada değil, insanın iç dünyasında da yer eder.
—
Ontolojik Düzlem: Gölün Varlığı Üzerine
Ontoloji, yani varlık felsefesi açısından baktığımızda “Isparta’da kaç göl var?” sorusu, var olanların doğasını sorgular.
Coğrafi olarak baktığımızda, Eğirdir Gölü, Kovada Gölü, Gölcük Krater Gölü ve Burdur sınırına yakın Beyşehir Gölü’nün uzantısı gibi doğal oluşumlar Isparta sınırları içinde yer alır. Yani sayı olarak dört-beş göl diyebiliriz.
Ama filozof için mesele sayının ötesindedir.
Bir gölü “var” kılan nedir? Suyun orada bulunması mı, yoksa insan zihninin o su kütlesine “göl” adını vermesi mi?
Bir göl kuruduğunda, hâlâ “göl” olmaya devam eder mi?
Bu sorular, Heidegger’in “varlık” ve “görünüş” ayrımıyla yankılanır. Isparta’nın gölleri, hem fiziksel birer varlık hem de düşünsel birer semboldür.
Göl, sessizliğiyle varlığı düşündürür; tıpkı insanın kendi iç dünyasında yankılanan düşünceler gibi. Belki de her göl, varlığın bir aynasıdır: içe bakınca derinliği, dışa bakınca dinginliği gösterir.
—
Epistemolojik Perspektif: Gölü Nasıl Biliriz?
Epistemoloji, yani bilgi felsefesi, “Isparta’da kaç göl var?” sorusunu “bunu nasıl biliyoruz?” biçiminde yeniden sorar.
Bir gölün varlığını haritadan mı öğreniriz, bir gezginden mi duyarız, yoksa bizzat gidip kıyısında durarak mı biliriz?
Bilmek, görmekle eşdeğer değildir.
Bir insan, Eğirdir Gölü’nün fotoğrafına bakarak o gölü “bilir” mi? Yoksa gölün kokusunu, rüzgârını, sesini duyduğunda mı gerçek bilgiye ulaşır?
Platon’a göre bilgi, duyuların ötesindedir; ama Aristoteles için bilgi deneyimden doğar. Isparta’nın gölleri, bu iki bakışı birleştirir: hem duyulara hitap eder hem de düşünceye.
Belki de göllerin sayısı değil, her birinin bizde uyandırdığı bilginin derinliği önemlidir. Çünkü her göl, başka bir bilme biçimidir.
Eğirdir’in maviliği bilgeliği, Kovada’nın dinginliği sabrı, Gölcük’ün sessizliği varoluşu öğretir.
—
Etik Perspektif: Göllere Nasıl Davranmalıyız?
Bir gölü bilmek yetmez; onunla etik bir ilişki kurmak da gerekir.
Etik felsefesi, doğa karşısındaki sorumluluğumuzu hatırlatır. Isparta’nın gölleri, yıllar içinde kuraklık, kirlilik ve insan eliyle tahribat yaşamıştır.
Bu noktada soru yeniden değişir:
“Kaç göl var?” değil, “Kaç gölü koruyabiliyoruz?”
Göller sadece coğrafi değil, ahlaki varlıklardır. Çünkü insanın doğayla ilişkisi, onun etik duruşunun aynasıdır.
Bir filozof, göle bakarken sadece yansımayı değil, kendi sorumluluğunu da görür. Kant’ın deyişiyle, doğa bir araç değil, kendi başına bir amaçtır.
O hâlde göllerin sayısını değil, onlara verdiğimiz değeri saymalıyız.
—
Sonuç: Sayının Ötesinde Bir Derinlik
“Isparta’da kaç tane göl var?” sorusu, sonunda bizi şu noktaya getirir:
Belki dört, belki beş… Ama asıl mesele sayılar değil, anlamdır.
Bir göl, sadece bir doğa parçası değil; insanın kendini yansıttığı bir aynadır.
Ontolojik olarak göl, varlığın sessiz biçimi; epistemolojik olarak bilginin derinliği; etik olarak ise insanın vicdanıdır.
Isparta’nın gölleri bize şu soruyu fısıldar:
“Siz, kendi iç gölünüzü ne kadar tanıyorsunuz?”
Belki de asıl göl, Isparta’da değil, insanın içinde var olandır. Ve o göl, sayılarla değil, anlamla ölçülür.
—
Etiketler: #IspartaGölleri #FelsefiDeneme #Ontoloji #Epistemoloji #EtikFelsefe #DoğaVeVarlık #FelsefeyleYolculuk
Yanıt yok